Sabah çıkıp Paris Match dergisini aldım, bugün çıkıyor (02.01.2003)... İçinde bir sayfanın dibinde, bu hafta yükselenler ve aşağı düşenler köşesini yapmışlar. Popülaritesini yitiren ünlü olarak KKTC Devlet Başkanı Rauf Denktaş’ın fotoğrafı var... Biz, 1974 harekâtını bire bir yaşadık. Harekât sonrasında da Kıbrıs’a gidip oranın yeniden yapılanmasında çabalar gösterdik. Şehitlikleri, yaşanan sıkıntıları, zaferin getirdiği coşkuyu, hepsini yaşadık... Aradan yıllar geçti, geçtiğimiz yıl KKTC’nin devlet konuğu gazeteciler olarak, bir grup gazeteci yeniden gittik adaya. | ![]() |
Pile’yi gezdim. Yani Türklerle Rumların birlikte yaşamış oldukları köyü. Kocaman bir Ortodoks mabedine karşı minnacık bir camiin olduğu köyü. Pek çok Türk’ün her gün, Rum kesimine gidip çalıştığı, ancak aynı köyde oturan Türk ve Rum çocuklarının arkadaş olamadığı ve kavga çıkmaması için de sürekli Birleşmiş Milletler askerlerinin gözetiminde olan köy burası.
Türkler, Rum kesiminde daha çok inşaat işlerinde çalışıyorlar, iyi de kazanıyorlar. Rumlar da iyi kazanıyor, ama Türklerin bakkallarından alış veriş etmeleri yasak, yakalanırlarsa eğer cezası var.. Bir garip ilişkiler ağı anlayacağınız... Sıkıntı ve huzursuzluk diz boyu...
Şehitliklere de gittim bu ziyaret sırasında. Şehitliklerden birisinin “bekçisi” 74’te ailesini, çoluğunu çocuğunu kaybetmiş bir mücahit Türk. Her gün mezarları suluyor, temizliyor, çiçekler koyuyor. Aradan 28 yıl geçmiş ve içindeki o onarılmaz acı her gün tazeleniyor...
İşte Rauf Denktaş’ın söylemek istedikleri bunlar... Onarılmaz acılar var Kıbrıs’ta, her iki tarafta da onarılmaz acılar var... Pile’deki Rum Kahvehanesinin duvarları şehitlerinin fotoğrafları ile kaplıydı...
Bir de işin başka yanı var.. Yine benim tanıdığım ve adada yaşamayan, ama adaya da zaman zaman gidip gelen pek çok Kıbrıslı Türk, Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportlarını taşımayı sürdürüyor. 74 harekâtından sonra, sanki hiç birşey olmamış gibi, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin büyük elçiliklerine gidip pasaportlarını yenileyen bu Kıbrıs Türkleri, aynı zamanda KKTC ve Türkiye Cumhuriyeti pasaportu da taşıyorlar. Yani her iki tarafın da vatandaşı gibi görülüyorlar... | |
Sonra, Türkiye’den, KKTC’ye gönderilmiş ve yerleştirilmiş insanlar var...
Kıbrıs’ta Rum ve Türkler arasındaki anlaşmalara baktığınız zaman, iki milletten söz edildiğini görüyorsunuz. Yani “ulusallık” aramak çok güç. İlk birlikte cumhuriyet kurulduğunda, taraflar kendi ulusal bayraklarını, yani Türk ve Yunan bayraklarını, Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağının yanında kullanacaklarını söylüyorlar. Zoraki bir birliktelik anlaşılan, ama ortada bir ada var ve ulus niteliği olmayan iki toplum, iki ayrı ulusun insanları bu adada birlikte yaşıyorlar...
Onun için de, bugün Denktaş’ın “ulusallık” çağrısının temeli zayıf kalıyor ve KKTC de yaşamakta olanlar refahı, zenginliği, serbest dolaşımı sağlayacağına inandıkları Avrupa Birliği yolunu açacak olan BM plânından yana gösteriler yapıyorlar.
Gösterileri yapanlar da 74’te çok genç olanlarla, o gün doğanlar belki de. Yani artık acıların üstü örtülmek isteniyor, dostluk ve huzur aranıyor, birleşme olduğu zaman, Türk ve Rum kavramlarının biteceğine, Avrupa Vatandaşlığının geçerli olacağına inanıyorlar... Görüntü bu..
Öte yandan statükoyu korumakta direnen bir de “devlet” yapısı söz konusu.. Benim anlayabildiğim ve öğrenebildiğim kadarıyla da, KKTC’nin “devlet” yapısı, sonuna kadar, ne pahasına olursa olsun iki toplumlu ve iki toplumun eşit olarak tanındığı bir yapıdaki direncini sürdürecek.
| Ama, evlilikte de koşullar değişti.. Yani karı koca artık eski karı koca değil. Türkiye’de “eski anlayış” yenisi ile, hızla yer değiştiriyor. Devlet yapısı içindeki “Kıbrıs fatihi”nin sözü geçmediği gibi; “Sorun olursa Denktaş gider ve herkes Denktaş’ın dediğine uyar. Onun karizması yeterlidir” anlayışı da bitti. Dentaş’ın karizması Türkiye’deki “statükocuların” indinde işe yarıyordu ama, anlaşılan artık yaramıyor, çünkü halkın tek başına iktidara getirmiş olduğu Ak |
Unutmamak gerekli ki Tayyip Erdoğan, ilk yurtdışı ziyareti için Yunanistan’ı seçmiş, sonra Dışişlerinin (statükonun) baskısı ile bundan vazgeçip, önce KKTC’ye kısa bir ziyaret yapıp sonra İtalya’ya gitmişti.. O gün bazı yönler değişmemiş miydi?
Dünyada yeni dengelerin kurulmakta olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Kıbrıs adası da bu değişimden nasibini alacak kuşkusuz; ama üzülerek, ama sevinerek...